Merhabalar, Herkese iyi günler… Bu hafta Anayasamızın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesinden kısaca bahsedeceğim…
Tarihsel süreç, eşitlik tartışmasının farklı boyutlar içerdiğini, ancak konunun siyasi ve hukuki boyutunun her zaman ön planda olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda tartışmanın insanların gerçekten eşit varlıklar olup olmadığı sorusuyla başladığı ve eşitliğin kabul edilmesi durumunda kapsamının ne olacağı bağlamında devam ettiği görülmektedir. Antik dünyanın iki büyük filozofu Platon ve Aristoteles, insanların özellikle nitelik açısından eşit olamayacağını savundu. Bu düşünce modern çağın başlangıcına kadar ağırlığını hissettirmiştir. Yarattığı işbölümü ve hiyerarşi temelinde iyi yönetimi tesis eden bu yaklaşım, eşit bireylere değil, nitelik farklılıkları olan sınıflara hukuk tesis etmiştir.
Modern düşünce ile birlikte insanların eşit doğdukları anlayışı benimsenmiştir. Bu, “Bütün insanlar haysiyet bakımından eşittir” kuralında somutlaştırıldı. Ancak eşit haysiyete sahip insanlara ne ölçüde davranılması gerektiği tartışmalıdır. Burjuvazinin önderliğinde modern devletin siyasal ve hukuksal biçimini belirleyen liberalizm, eşitliği biçimsel olarak görmüş ve 1789 Fransız İnsan ve İnsan Hakları Beyannamesi ile başlayan anayasal çizgide bugünkü temeline oturtmuştur. Vatandaş ve günümüze uzanır. Ancak sosyal ve ekonomik eşitliği vurgulayan yaklaşımlar devam etti. Ancak, yasal eşitlik kavramı hakim olmaya devam etti.
Buna göre eşitlik, yasaların doğası gereği genel ve soyut olması ve kapsadıkları herkese eşit şekilde uygulanması anlamına gelir. Bu noktada içeren sözcüğün altını çizmek gerekir. Çünkü yasal eşitlik, tüm vatandaşların her bakımdan aynı hükümlere tabi olması anlamına gelmez. Bazı vatandaşların başka hükümlere tabi kılınması haklı bir sebebe dayanıyorsa, yani farklı bir muameleyi gerektiren makul, anlaşılır, gerçek ve somut bir sebep varsa eşitlik ilkesi ihlal edilmez. Dolayısıyla eşitlik “eşitlerin eşitliği”dir ve aynı veya benzer durumda olanlara eşit hak ve yükümlülükler içinde davranma yükümlülüğünü içerir. Aynı durumda olan kişilere dil, ırk, renk gibi kişisel ve özel durumlar nedeniyle ayrımcılık yapılamaz.
Eşitlik bireylerin hakkı iken, yönetenler için uyulması gereken bir ilkedir ve ihlali ayrımcılıktır. Bunun bir istisnası, toplumsal hayatın olumsuz koşullarının eşit muamele ile giderilemediği durumlarda, pozitif ayrımcılık kapsamında kadınlar, çocuklar ve engelliler gibi dezavantajlı gruplara tanınan ek haklardır. Aynı şekilde, sosyal devlet ilkesine dayalı olarak, ekonomik eşitsizliğin toplumun yoksul kesimleri için yarattığı olumsuzlukları gidermeye yönelik eylemler de eşitlik ilkesinin ihlali sayılmaz.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. maddesine göre “Dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım yapılmaksızın herkes kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin sağlanmasından sorumludur. Bu amaçla alınacak önlemler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Çocuklar, yaşlılar, maluller, harp dul ve yetimleri ile görev şehitleri, maluller ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olamaz. Hiçbir kişiye, aileye, gruba veya sınıfa ayrıcalık tanınmaz. Devlet organları ve idari makamlar, tüm işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine göre hareket etmekle yükümlüdür.”
Hepinize güzel bir hafta diliyoruz, hoşçakalın…
Diğer gönderilerimize göz at
[wpcin-random-posts]
İlk Yorumu Siz Yapın