tTebaası övgülerini söylerken kral ağlıyor. Headlong ve Shakespeare’s Globe arasındaki bu dinamik ortak yapımda, Oliver Johnston’ın tatlı ve taşkın Henry’si Güç’ün ağırlığı altında şekil değiştiriyor, “yumuşak şefkati” yavaş yavaş zehirli bir hal alıyor.
Altın bir mumun parıltısı arasında, Holly Rhys Rogan’ın incelikle ayarlanmış prodüksiyonu, Henry IV’ün İkinci Bölümü’nün sonunda, Harry’nin babasının oğluna son tavsiyesiyle başlıyor: “Meşgul zihinler / Yabancı kavgalarla.” Fransa Prensi ile alay etmek için bir tenis topu gönderildiğinde, Henry’nin Fransızları alt etme ihtiyacı, cesaretini kendisine, ölmüş babasına ve kanayan ülkesine kanıtlamanın bir yolu haline gelir.
Yeni taç giymiş kral, derin merhametli olma arzusu ile güçlü olarak görülme umutsuz ihtiyacı arasında dans ediyor. Bir anlık şiddetten sonra, yaptığı şeyden bıkmış bir şekilde kendini azarlar. Halkı için bir toplanma çığlığı yerine, “ipleri güçlendirin, kanı çağırın” talimatları yalnızca kendisine verilir ve zayıf yönleri, Moi Tran’ın güzel pis bronz topluluğuna yansır.
Catherine, Henry’ye teslim edilirken, Fransa Kraliçesi (Eleanor Henderson) ve Prenses Catherine (Josephine Callies) arasındaki ateşli bir sahnede Henry’nin zulmü doruk noktasına ulaşır. Bir öpücük almak için boynunu zorla büktüğünde ondan uzaklaşıyor. O ayrıldığında, Katherine’in annesine İngilizce öğrenmesine yardım etmesi için çılgınca ricası umutsuz bir hal alır ve eller, boyun, tırnaklar için kullanılan sözcükler gözyaşları arasında eriyip gider.
Dramatik Cordelia Lane’in incelikli, net kesimleriyle savaşa doğru ilerliyoruz. Fantastik bir çok rollü ekip, hepsinin hilesini memnuniyetle kucaklıyor. Bizi “Görünmez ve sürünen rüzgar tarafından sürüklenen yırtık yelkenleri seyretmeye” davet ettiklerinde, topluluk tiyatroyu bu imkansız iyilik ve vatanseverlik sorularıyla boğuşmak için hayali bir alan ve oyun aracılığıyla tarihimize meydan okumak için bir fırsat olarak sunuyor.
Modern, yenilikçi kaplama, Henry’s England ve England arasında uyumlu bir çizgi çiziyor. Bu üretimin de gösterdiği gibi, hala uzaylıları teslim olmaya zorluyoruz, keyfi olarak tatmin olduğumuza karar verene kadar elimizi boyunlarında tutuyoruz ve tırnaklarımızı kazıyoruz. Bu, gücün umutsuzca kavranışına ve bunun insana ya da ülkeye nasıl bir faydası olmadığına dair vurgulu bir yapım.
Diğer gönderilerimize göz at
[wpcin-random-posts]
İlk Yorumu Siz Yapın